26.6.11

Kafamın İçinde Yasıyormussun, Bilmiyordum

Öncelikle belirtmek isterim ki, bu kişisel bir mektuptur. Bu yazıyı atlayabilirsin sevgili okur.

Şimdi sen bu satırları okuduğunda, ben 2 saat daha ileride olacağım senden. Ben oranın saatiyle akşam 10 da yazıyorum bu yazıyı yani. Eğer Amerika da olsaydın 7 saat ileride olacaktım, yani saat 5 olacaktı. Demek ki Amerika ile İngiltere arasındaki saat farkı ne kadarmış? 5 saat. Aferin. Peki Çin' de olsaydım?

Böyle "moron" bir giriş yaptım, mutluyum. İngiltere nedir yani? İnsanları daha sarışın, daha renkli gözlü,  havası buralara nazaran daha soğuk, çayları soğuk, insanları soğuk, ingilizce konuşulan, dini hristiyanlık, baskın mezhebi anglikanlık olan yabancı bir ülke. Bunları yazarken tatmin olurum İngiltere den diye düşünmüştüm ama olmadım ya. Kendi ülkem beni tatmin ediyor, hatta tatmini bırak "dadmin" ediyor, sen ne diye kalkıp başka bir ülkeye gidiyorsun? Biz neyini eksik ettik senin? Hastalandığında yanına çorbanı koyduk, daha da kötü hastalandığında elini yüzünü yıkadık, iyice hastalandığında altını bile değiştirdik. Hapşırdığında peçete reklamı tadında o kadar ülkenin arasından çoook uzaktan koşarak yetiştik, peçeteyi çıkarttık, sen tam hapşırdığında ağzını kapadık, bir momentum hatası yüzünden burnunu kapayamadık, bütün ellerimiz sümük oldu. Pis.

Şaka bir yana nasıl gidiyor orada hayat? Yan dairenizdeki "coook tatliii" olan çocuk n'apıyor? Selam söyle haylaza. Selam söyle yaramaza. Alsın selamımı puşt. Yok hani söyle de öğrensin piç. Öğrensin de merak etmesin yakışıklı p.zevenk. Öğrensin ya yazıktır .mına koydumun çocuğu. NEFRET EDİYORUM LAN SİZDEN YAKIŞIKLI O... ÇOCUKLARI. GİDİN BAŞKA KAPIDA OYNAYIN! KAMYON GELECEK BURAYA!

Bak beyaz, bembeyaz tenli kadınların&kızların olduğu bir memlekettesin madem, yaşa orada esmerliğini, ne bileyim kahverengi gözlülüğünü. Hatta ingilizcene ispanyol aksanı ver azıcık, tadından yenmez o zaman. Orada yiyeceğin yemek için restaurant arama hiç, sokaktan tatlar yakala. Fish and chips takıl mesela, London Eye'a binmek için 50 dk bekle. Londra'yı gez, ama yalnız gez, en fazla bir kişi olsun yanında. O da olmasa daha iyi, inan bana, kaybolmamaya çalış. Nereleri görmen gerektiğini yazmama gerek yok sanırım. Var mı? Hayır mı? Tamam o zaman, sen işini bilirsin.

İngiliz arkadaşlarımızı şaka yoluyla da olsa aşağılama, egoları felakettir (hoş bizde çok az sanki), uzlaşmacı olmaya çalış, koyudurlar çoğu konuda, tutucudurlar. Bununla beraber bir İngilizle ingilizce konuşmak ve bazı konularda tartışmak, ingilizce konuşan çoğu insanla konuşmaktan daha farklıdır, ingilizce konuştuğunu hissedersin. "Türkiye" adını da geçirme çok fazla, tavsiyem değildir.

Manyak gibi para harca, kumrular gibi seviş. Son dediğim de şakaydı ha, ciddiye alma. Ya da al, hayat senin, anılar da senin olacaktır. Neyse, deli gibi para harca. Al, al al. İstediğin her şeyi al. Buraya gelince havasını sen atacaksın, unutma. Sonra beni de düşün, arkadaşlarına "Ya kızlar bizim de bir Utku var, çok iyi çocuktur,  nasıl anlayışlı zeki çocuktur görmeniz lazım. Gerçekten, sempatiktir de, ingilizcesi benden daha iyidir. Evet evet o da kahverengi gözlü benim gibi, uzun boylu. Edebiyatla ilgilenir, müzikten anlar, hayattan beklentileri vardır, kızları da üzmez, melektir adeta, sadıktır. Tabi yazayım tam adını, ekleyin feyste. Mailini de veriyorum..." falan de. Gerçekten istiyorum bunu, sen benim İngiltere'deki şubemsin, unutma bunu.

Bu yazı mektup tadında oldu. Ama yorum olarak ya da mesaj olarak cevap ver bir şekilde. 8 günde lütfen dediğim şeyi yap, benim de adım geçsin oralarda. Hep beni konuşun, hep ben, ben ben ben.....


Simru Göven ('e)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buradan yorum yapabilirsin: