22.3.12

Çukurun Sonu

Hayat nereye gidiyor acaba?  Sonunu sormuyorum bakın, biliyorum sonunun ölüm olduğunu. Sorun şu ki, 10 yazımın 8 inde hayatı ve ölümü ele alıyorum lan. Aslında yazma kabızı olduğum ve yazmak istediğim zamanlarda bu klişe konudan giriyorum, sonra da fal gibi açılıyor allahsız, ben de ne yazacaksam yazıyorum.

Hepimizin başlangıç hikayesi aynı. Bir şekilde babanız ve anneniz birbirleriyle biraz eğlenme ya da direkt sizleri yaratmaya karar vermişler, orada bir şeyler olmuş ve bir süre sonra siz olmuşsunuz. (Güzel bir başlangıcı var lan, aslında dinlesem mi devamını da?) Bu sizin seçimimiz değil. Bu manidar ebeveynlerinizin seçimi değil mi? Peki bu yaşımıza gelmiş olmanıza ve kararlarınızı kendiniz verebiliyor olmanıza rağmen neden hala anne ve babanızın aldığı karardan sapmıyorsunuz? Yaşam gibi ölümün de ardında farklı ve belki de daha güzel bir yer olup olmadığını nereden biliyorsunuz? Denemeden bilemezsiniz, denemeye değer mi?

Göt korkusu bi'tanem, göt korkusu. Yani korkunun illa ki götte olması gerekmiyor tabi de, deyiş öyle işte, ve 'göz korkusu'ndan daha etkili bir deyiş, çünkü mahremi ve küfür etmeyi çok seviyoruz. Bok var çünkü küfürde (oğlum kendimle çelişiyorum bayağıdır ses etmiyorsunuz orada mısınız?). Neyse, korku diyorduk değil mi? Korku zaten atacağın adımın altında aniden beliren bir çukur ve etrafında belediyenin bir uyarı işareti de yok. Görmezsen, düşmezsin. Gördüğün an düşersin. Bu halde gözüne gözüne sokulan (bak gözüne dedim işte) bir ölüm korkusu varken "ulan ölsek de bir baksak mı nasılmış oralar?" dememen çok normal, ben de demiyorum zaten. Sadece bunun nedenleri yok, oraya takılıyorum ben.

Sabah kalktın. Ne yaparsın? Öğrencisin diyelim. Eşekler gibi gidersin okuluna, girersin derslerine. Peki neden? Çünkü önce üniversiteye kapağı atman, sonra da işine başlaman gerekir değil mi? Peki neden? İyi bir hayatın olması için mi?

Bir şans verilseydi bunları mı yapardın gerçekten? Tamam anladım, annen ve baban etmişler bir halt sen olmuşsun, peki sen niye bir halt edip ipleri eline almıyorsun? Bir hayatın var ve bu senin hayatın, benim değil -ki umrumda da değil-, ve onu bile rezil ediyorsun.

Ne için yaşıyoruz bi'tanem? Yani, ikinci bir seçenek varken neden yaşıyoruz? Bir amaç uğruna mı yaşıyoruz, yoksa yaşamak en akıllıca şey olduğu için mi yaşıyoruz?

Bizi yaşamaya bağlayan şey bilememek aslında, terkedememek, bırakamamak, korkmak. Elimizde tek bir yaşam varsa onu ölüm gibi bir şeye harcadığımızda pişman olacaksak bunun geri dönüşü olmayacaktır. Bu yüzdendir ki biri bizi öldürmekle tehdit ettiğinde ve bunu yaparken ciddi olduğunda onurumuzu, inancımızı ve hayatımızı satarız. Ses çıkarmayız ırzımıza geçilmesine, dayağa, işkenceye. Susacağımıza yemin ederiz ve gözümüzü (burada göz olmadı lan pek) kurtarmak için her pisliğe tek tek katlanırız. Bence hayatınız birileri istemediğiniz ve incineceğiniz şeyleri yüzünüze karşı yaptığı ve buna göz yumduğunuz an bitiyor, bu yüzden kurtardığınız şey sadece gözünüz oluyor, hayatınız değil.

Peki, diyelim kurtardık gözü. Ne yapacaktık veya ne yaptık da bunca şey çekecek kadar değere bindi hayatımız?

Hayat, keşkeler zinciridir. Bir şeyi yapamamakla yapabilecek olmak fakat istememek apayrı şeylerdir. Bu da insanın tamamen kendini rahatlatması ve bir yerde kandırmasıyla ilgildir, sonuçta o şey asla yapılmayacaktır, yalnızca 'belki bir gün yaparım la ne güzel' düşüncesi bizi rahatlatmaktadır. Çünkü sonlar her zaman duygusaldır ve insanın böğrüne bir domuz gibi oturur, yutkunamazsınız.

Hayat, bir şeyi yapmak için yaşamak değildir genelde, bir şeyler yapılır ve senin buna tepkin hayatı oluşturur. Üzgünsen mutlu olmayı, mutluysan bunun sürmesini, karamsarsan gelecek umudunu beslersin içinde, ve bu böyle sürer gider.

Disiplin, istikrar, başarı, para, şöhret falan hepsi palavra. Bana palavra yani, sana değilse değildir. İnsan ne yaparken iyi hissediyorsa onu yapmalı, çünkü eğer iyi hissetmesse önce kendisine, sonra çevreye müthiş zararlı oluyor. Bazı şeyleri -özellikle de cevabı olmayan şeyleri- düşünmemesi için kendini iyi hissetmesi gerekir insanın, çünkü mutsuzken karamsarlığa kapılır ve karamsarlık da cevabı acıtan veya hiçbir zaman bilinmeyecek olan karanlığın sonucudur.

Bana göre hayat tamamıyla öylesine yaşanan bir şey, yaşanmalı ve bitmeli. Bazı olaylar oluyor ve biz düşünüyoruz, bu. Hareket halindeki bir arabadayız ve yol da hayat, istersen hasta ol, istersen manzarayı seyret, şöfor olaylardır ve varış noktasında birden bitiverir, susuverir bütün olaylar, çünkü yolcu olan sen yoksundur arabada. Hayatta pek bir anlam aranmamalı, nasıl bulacan lan koskoca hayatın anlamını.

Sen ne için yaşıyorsun peki?

20.3.12

Vaha

Bir açıdan baktığında insanlar güzel yaratıklar. Bu açı da bir insan gözü oluyor tabi. Seviyor birini, bir başkasını sevmiyor. Zaten insanın bug'ı, kısa devresi, üretim hatası bir başka insanı sevmesi. Aslında ne bug ne üretim hatası, böyle yaratılmışız işte, başka insanlar olmadan yaşayamıyoruz, kıvranarak deliriyoruz. Çok hoş!

Bir insanı sevmek doğal ve basit. Bu sevginin illa ki aşk olmasına gerek yok, bir bağlılık olması yeterli aslında. Ona bakıyorsun, o da sana bakıyor -dostça,aşkla,sevgiyle,şefkatle falan filan işte- ve içinde bir yerlerde bir şeyler çarklarını çalıştırıp ortalığın tozunu almaya başlıyor.

Herhangi bir sevginin bizi ilgilendiren kısmı bizi ne kadar etkilediği ve nasıl bir mahsülü olduğudur. Seven insan yaratıcı oluyor sürecin her aşamasında (sevmek - kaybetmek aralığı). Beyin yaşanılanın veya yaşanılmış olanın çok harika, farklı ve özel olduğunu düşünüyor ve biz piyoncuklar da yaratıcı oluyoruz. Hiç bilmeden tıp bilimini trollediğim için özür diliyorum sizlerden, ama bildiğim bir şey varsa o da beynin melankoli halinde çok çok yaratıcı olduğudur ve melankoli de aşkın arkaplan müziği.

Yazılmış olanlara, söylenmiş olanlara, çekilmiş olanlara bir bakın. Nedir bir insanı bu kadar mecnun eden şey? Karşısında dizlerimizin çözüldüğü, bir çuval bok yemeye razı olacağımız ve adına kendi güzel gözlerimize yaşlarla zarar verdiğimiz şey? Nedir bu ulu güç? Karşımızdaki mi? Eğer karşımızdaki ise, neden karşıdaki taraf olarak biz ulu değiliz?

Kaybetmek aşkım kaybetmek. Hepsi bu kilit sözcükte saklı aslında. Susarsın ya bazen edilecek binlerce söz ve vurdurulacak binlerce kelle varken, işte en az susturucu güç kadar güçlü bir olgu bu kaybetmek. Korkusu bütün aşkların hammaddesidir. İki sevgili de(karı - koca değil, sevgili) kafasında sürekli 'bir gün ayrılacağız', 'gün gelecek ayrılacağız' şeklinde saçma sepet, manasız paranoyalar kurarlar. Her sürtüşmede 'kesin ayrılacak bak evet evet' diye kendilerine hak verir, acı çektirirler. Böylece üzülmeye hazırlanırlar. Ayrılık olduğu gün bünye üzülmeye o kadar çok alışmıştır ki birden patlayıverir ve üretim süreci başlar. Yazılar yazılır, şarkılar söylenir, besteler hazırlanır, resimler çizilir vesaire...

Peki neden korku vardır? Kısa keseyim: Erkek kadını elde etmek (hadi dürüst olayım lan, elde etmiyoruz, ettik sanıyoruz) için türlü yollara başvurmuş ve sonunda kadını elde etmiştir, bundan dolayı kadına benzer numaraları yapan bir başka erkek tarafından kadınının kapılacağından; kadın ise zamanında kendisine aniden aşırı ilgi duymaya başladığı gibi bir başkasını kendisinden daha fazla sevebileceğinden korkar. Son bir soru sorucam lan, yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkıyordu?

Sevgililiği üç ana duygudan ibarettir o halde: İlgi duymak, mutlu hissetmek ve kaybetme korkusu. Denklemi de şöyle o zaman:

"Bir insandan hoşlanırsın/onu seversin/heyecanlanırsın/hayatının belli bir zamanını ona ayırırsın/bağlanırsın/onsuz büyük bir boşluk hissedeceğinden onu bırakmak istemezsin/onu sıkarsın/aranız bozulur/paranoyalar başlar/(sen de ayrılsan, o da bitirse) KESİNLİKLE saçma bir pişmanlık hissi duyarsın/bir şeyler üretir ve üzgün hissedersin/unutursun(ya da etkileri ortadan kalkar)"


Asıl soru şu: Neden bir insanı öylesine severiz? Asıl cevap da şu: hoşlandığımız ve yanında rahat hissedebildiğimiz insan hipnoz etkisi yaratıp duyguları 8 kat yoğunlaştırır da ondan. Yoksa herkes averaj birer sevgili olabilirler, bunu unutmayın.

Yazdıysanız siliyorum tahtayı?

19.3.12

Cidden Karışık Şarkı Listesi

*Radio Killer - Lonely Heart (http://youtu.be/arkXseooUM0)

*Katatonia - For My Demons (http://www.youtube.com/watch?v=1Clhn-vI4yE)

*Jaak Jürrison - Veskimees (http://www.youtube.com/watch?v=aEvzEVJjdak)

*Shaggy - Angel (http://www.youtube.com/watch?v=_j_HYMUakpk)

*U2 - New Year's Day (http://www.youtube.com/watch?v=3LR1mweAxsI)

*Megadeth - Disconnect (http://www.youtube.com/watch?v=JKlzLGGQq3E)

*Portishead - Only You (http://www.youtube.com/watch?v=MAsrDu3pL2g)

*Cypress Hill - Illusions (http://www.youtube.com/watch?v=lbTCOxwRAWg)

*Johnny Cash - Ain't No Grave (http://www.youtube.com/watch?v=66QcIlblI1U)

*System of a Down - Atwa (http://www.youtube.com/watch?v=nVZ8tRlcZhA)

*The Vibrators - Baby Baby (http://www.youtube.com/watch?v=lBCqSpO_iCw)

*People In Planes - Light For The Deadvine (http://www.youtube.com/watch?v=VRyFyq5csng)

*Bob Marley - Buffalo Soldier (http://www.youtube.com/watch?v=5pzOx-Zzh2k)

*Carlos Santana - Black Magic Woman (http://www.youtube.com/watch?v=IPo9Gd2z6rI)

*Alice In Chains - Down In A Hole (http://www.youtube.com/watch?v=f8hT3oDDf6c&ob=av2e)

*Finger Eleven - Easy Life (http://www.youtube.com/watch?v=NoIKb7lpgec)

*Three Days Grace - Let it Die (http://www.youtube.com/watch?v=BRnbEWVcmZg)

*The Offspring - Change The World (http://www.youtube.com/watch?v=1IIi8v4vqww)

*Justin Timberlake - What Goes Around Comes Around (http://www.youtube.com/watch?v=TOrnUquxtwA&ob=av3e)

*Captain Beefheart & His Magic Band - This Is The Day (http://www.youtube.com/watch?v=-KjTQvohG4Y)

18.3.12

Ödül

Sen susacağım de
Ben de susayım konuşmayasın diye

Gizli kalmalı ise günahımız
Ve günah ise yaptığımız
Bekletmeden susmalıyız
Yalnızca sevmiş ve haykırmış olamayız

Rüyalar görmeliyiz elbette
Bir isim ve bir yüz olabilir
İsim sensin, buldum!

Ellerim aydınlıkta
Körlüğünden utanır
Küfreder aydınlığa
Bu kadar karanlık oluşuna

Bulamaz senin ismini
Yüzün soğuktur
Ellerim kör ve uyuşur

Hayır, bence susmalıyız
Bunca yıl konuştum
Hiç bir sözcük kanca değil
Çekip alamıyorum seni
Ve akıl aptal değil
Seni susarken bulmuşum

Sen susacağım de
Ben de göz yumayım görmeyeyim diye.

Fak Aff

Hayat iki çepeçevre kafatasının içindedir dostum, hatayı önce orada aramalısın. Boş değildir kafatasının içi, kafatası delik olabilir, ama yaşıyorsan içinde kesinlikle bir şeyler, bir beyin, hatta bir tenis topu olsa bile bir şeyler vardır. Hatalar doğrular haricindeki şeylerdir sadece, abartmaya gerek yok. En şanslı it bile bir kere kıstırmıştır kuyruğunu ve biz de tertemiz ayakkabılarla en az bir kere boka basmışızdır. İnsanoğlu birtakım hataların birleştirilip güzel bir ambalaja konulması, üç gün buzlukta bekletilip ambalajın şeklini almasıyla oluşan yaratıktır dostum, bunu herkes bilir. Üç günden fazla beklemiş insanlar çatlarlar; belki meraktan, belki yemekten...

Hakikaten kuklasın dostum, dünyadan ve şanstan yana medet umma sakın. Umarsan umutların yıkılır dostum, bırakıverir elini dünya, sonra şans çoktan gitmiştir. Bir kölesin çünkü ve eklem yerlerin en kaliteli iple tahtalara bağlı, zaten bırak da bağlı olsun. Çünkü eğer gerçek olursa bir gün kurtulma hayallerin, ipleri kopardığında yere düşecek ve hareket edemeyeceksin; çünkü kimse sana öğretmedi ipler olmadan yürümeyi.

Bir pissin, kokuyorsun, yakın durma bizlere. Kötü düşünmeyecek kadar kötü ve başkasın, ne beklenir ki senden? Saçlarını yıkayamaz, kaşığı ağzına denk getiremez, 'neden böyle lan bu?' diye soramazsın, ah bebeğim soramazsın. Neden bu kadar art niyetsiz, dedikodusuz, içkisiz, orijinal, suskunsun? Bizi korsan ve konuluyuz diye küçük mü görüyorsun? Ne yiyor, ne içiyorsun fakir herif? Herkesin her şeyini biliyorken seni neden bilemiyoruz? Çok mu zor geliyorsun basit insana alışmış bünyemize? Belki?

Neden bir sorun olduğunu defalardır söylüyorsun? Anlıyoruz sorunların var. Nedir bu kadar sessiz ve bu kadar sert ağlatan şey seni? Sorunları diz önüne ve teker teker vur altıpatlarınla, tek şarjörle altı tanesi uçup gitsin hayatından. Pot mu kırdım yoksa, sorunlar kafanın içinde miydi?

Sevdiklerini düşünme gideceksen dostum. Onlar birer basamak ve sen de sırtlarına basarak yükselirsin göklere. Bir sonraki basamağa geçmek için öncekinden çekmelisin ayağını, yoksa bulunduğun seviye aynı olacaktır ve dünyadaki çoğu şey gibi zaferin de yarımı hiç bir halta yaramıyor dostum. Amaç seviye yükselmek, hep daha yukarısı, unutma bunu. Ben arkadaşlarımın sırtında yükselip sonraki seviyeye geçerken hep kafalarına bastım, öldürdüm onları, bundandır çok seviyesizim.

Şehir seni unutacak, sen şehiri unut yeter. Şehir kocamandır ve sırtındaki siyah noktalarla çoğu zaman ilgilenmez, işi gücü otuzbirdir, seni de fark etmiş olduğunu zannetmiyorum dostum. Kesinlikle sana dokunmuş olmalı, zaten kanatan şey de kabuğunu koparmış olmasıydı. Ve kopan kabuk geri dönmez, yalnızca yenileri gelir, tıpkı dünyaya gözlerini yuman sevdiklerin gibi. O öldüğünde ne kadar ağladığını hatırla, ve hala ağlıyorsun, çünkü o seferinde tırnak ete kadar girmişti.

Dünyayı da unutmalısın dostum, oh evet unutmalısın dostum. Herkes kendi dünyasından bahseder zaten, kafan serin olsun, sen kendi dünyanın orta yerine pisleyerek gideceksin zaten, bu pislik kokacak ve seni sevenlerin dünyasına sıçrayarak gözlerini yaşartacak istemsiz. Her akla geldiğinde hem de. Bundandır ki oyunun sonu olacak senin sonun, olabilecek en yavan son da olsa senin dünyan orada bitiyor olduğundan biraz karizmatik olacaksın. Sen feryad-ı anat, evlad-ı yavşaksın, oh evet bebeğim yavşaksın.

Karar verdiysen git, gidene gitme diyemem ben. Ama giderken sorunun kaynağına doğrult tabancanı, yoksa çözülmüş bağcık gibi bırakıp gitmek olmaz çözülmemiş sorunu. Dediğim gibi, nokta atışı. Sorun kafanda mı? Kafana çalış o zaman.. Ama kedi olmadığın için küfredip durma içinden, üç canın kalacak olsaydı bunlar pek onursuz düşünceler olurdu bebeğim.

Ah evet bebeğim çok onursuz olurdu.









17.3.12

Koxal

"Klibini izlediğimde dehşete düştüm Koxal'ın, önce onu belirtmeliyim. "Benim Aşkım Beni Geçti" isimli halk türküsünü duymuşsunuzdur sanırım. Hah, işte bu türküyü turuncu joker ağız makyajlı, kafasında yuvarlak bir noktadan aşağı inen asimetrik siyah çizgileri olan, beyaz takım elbiseli, sol gözü joker makyajlı, sağ gözü yarım makyajlı, boynu simsiyah boyayla kaplı bir adamın elektro-trance yorumla, hayatınızda duyabileceğiniz en huzurlu sesle söylediğini düşünün. Ben bir anlam verememiştim..."

İnsanlar değişik olabiliyorlar. Aslında değişik olmanız için sizin değişikliğinizi kimsenin kabullenmemiş olması gerekiyor. Şehirde değişik olmak için saçma sapan makyajlar yapmak/ travesti olmak/ video klibinizin çekilip facebook'a düşmesi/ rezil olmanız gibi ağır şeyler gerekirken; on tane deli kakasını yiyorken sizin basketbol oynamak istemeniz sizi değişik kılmaya yetecektir.

"...Bununla beraber dinledikçe dinleyesim, izledikçe izleyesim geliyordu. Replay tuşuna tecavüz ettim adeta. Ardından önce şarkının sözlerini, sonra Koxal'ın söyleyiş şeklini ezberledim. Bu ise olacakların yalnızca başlangıcıydı..."

Farklı olmak farklı hissetmektir, bu kadar. Farklıyken mutluysanız ve korkmuyorsanız bunda bir sakınca yok. Aslında ölmek istiyorsanız ve bundan mutlu olacaksanız ölmenizde bile sakınca yok. Ben sadece söylüyorum ha, ciddiye almayın. Yalnız farklı olmanın da yükü ağırdır, tanınırsınız ama hep yabancı ve gariptir bakışlar, çünkü neden böyle olduğunuza anlam veremezler, verseler de sempati duyamazlar, duysalar da hak veremezler falan filan. İlla ki bir eksisi olur hayatınızda.

"...Derste arka sıramda oturan İpek'in sırasına bir dağ çizip yanına 'lar' yazıyor, ardından yanına bir duman ekleyip yanına olur yazıyordum. Hemen altına rezalet bir çayır çizip yanına çimen çiziyor ve basıyordum 'olur'u. Bu da yetmezmiş gibi bir çöp adamın kafasına ok çıkarıp 'ben' yazıyor, yanına bir kız çizip yanına 'yar' yazıyor,   i eki ekliyor, iki göz çizip üzerine çarpı atıyor ve hemen yanına bir halı (bildiğin halı) çizip yanına 'm' harfi koyuyor ve 'yaman olur' u ekleyip en son olarak da 'vay vay' yazıp 'x2' yazıyordum..."

Farklı insan gösterilir. Dünyanın en uzun tırnaklı kadını, Chris Angel, Marilyn Monroe, albino insanlar, engelliler, kahramanlar, Köxal Baysal falan hep parmakla gösterilen insanlar. Bir casus olmak imkansız derecesinde zordur, çünkü hiç kimsenin bakışlarından tam olarak kaçamazsınız. Hep göze batarsınız. Batarsınız, çıkarsınız, batarsınız, çıkarsınız...

"...Normal bir gündü. Köxal dinleyip klibi izliyordum, önümde boş sayfalar ve elimde bir kalem vardı. Yazı yazmalıydım ama beynim sümük gibi burnumdan aktığı için hiçbir halt yazamıyordum. Beynim o kadar akmıştı ki, boş kafatasına giren oksijen aklıma çok ilginç bir şey getirdi ve ben o an yazmaya başladım. Romanımın hikayesi sonunda şekillenmişti!.."

Farklı olmak zordur. Çocuklar sizden korkabilir ve acı çekersiniz. Çok güzel bir farklılık olsa bile çirkin sıradanlar arasında bu farklılığınız size acı çektirir. Ama dünya da karışık bir salata, ve biz de esnaf lokantasında değiliz, deneysel bir salata bu yediğimiz. Bu yüzden farklılıklar güzeldir ve biz sıradanların kafasını serin tutmasının yegane nedenidir.

Teşekkürler farklı insanlar!

"...Teşekkürler Koxal!"


Zaman...


...başlı başına bir anlamdır. Anlam yüklemek gerekmez, sadece kabul etmemiz ve boynumuza baltasını indirmesi için başımızı eğmemiz yeterlidir.

Zaman, saçmalığın daniskasıdır. Hızı değişkendir, kimi zaman koşar, kimi zaman adım atmaya çekinir. Oysa zaman bir deve değildir, ve deve olsa bile aşması gereken bir hendek yoktur.

Zaman, dünyanın en kaliteli pezevengidir. Eğer boş zamanınız var ise, size mutluluk pazarlayabilir, hem de mutluluğun en hası. Yanlış anlamayın, zengin bir pezevenk olduğundan sizin vereceğiniz üç - beş kuruşun derdine düşmez, yalnızca prensip olarak iyi bir pazarlık ister. Kısaca işi biliyorsanız uzun bir boşluğa gereksiniminiz olmadan mutluluk satabilir size, yalnız ne istediğinizi çok iyi bilmek, isteklerinizi o doğrultuda küçük tutmak zorunda kalabilirsiniz.

Zaman, özgürdür. Hatta o kadar özgürdür ki, siz tutsakken zaman geçmemekte özgürdür. Siz ona küfür etmekte özgürsünüzdür, ama unutmayın ki o da geçip geçmemekte özgürdür.

Zaman, pislik bir illüzyonisttir.. Sadece zaman sizi mutsuz bir ruh halinden çıkarabilir, ve sadece zaman sizi delirtip ölmek istemenize sebep olabilir. Bundandır ki kartlarınızı zaman üzerinden oynamayın, çünkü beyninize girip kartlarınızı açtırıp blöfünüzü söylemenize neden olabilir. Vicdan ve zaman yakın dostlardır.

Zaman, bomboştur. Bomboştur çünkü bir zamanın varlığını anca canınız sıkılıyorken ve işiniz yokken hatırlarsınız.

Zamanın ritmi aksaktır, enstrümanları belirsizdir, grubu değişkendir. Davulcusu kalp atışları veya adım sesleri, vokali bir bebeğin çığlığı ya da rüzgarın sessizliği, tellileri ölüm veya yaşam olabilir. Bilemezsiniz, ama çok popülerdir ve illa ki bir yerlerde dinlersiniz.

Zaman insandır, kuştur, hayvandır, bitkidir, solucandır. Hepsi birer yansımasıdır zamanın; hepsi birer saattir ve tik-takları elbet bir gün duracaktır.

16.3.12

Sosyal Paylaşım Sitesi Üyesi Salaktır

*Veysel Baybars Bilim (Abone'm Olsana)

*
Ceren Şahin (Bi'Biskremversem-Aboneolurmusn)

*
Çağatay Çu Ulusoy (AboneOl)

*
Nurullah Selim (Aboneler Daha Değerli)

*Azra Taşkn (Abonem Ol)


*Necat Turan Casper (Abone Ol Isteklere Bakmıyorum)

*
Doğan Tokay (Abone Ol Yoğunluk Var)

Benden bu kadar aga, daha ne yazabilirim?

Not : Bu saçmalık için özür dilerim sevgili blog okuru, buyrun bir şarkımı alın: http://fizy.com/#s/1257l5