15.9.11

Zor'a Mahkum

Her şey güzel olacak.

Evet, sonunda da olsa güzel olacak..

Ölüm hakkında bir yazı yazmıştım sanırım. Şimdi biraz daha detaya girmek istiyorum bu mutlak sonuç hakkında.

Öncelikle şunu söyleyeyim: Mutlak sonuç yok. Varsa bile, bizlere yok.

Mutlak sonuç nedir? Bir kere bunu bünyemiz kabul etmez. Mutlak son, mutlak sonuç, hep acı verir. "Peki şimdi ne olacak?" diyorsak, -ki diyoruz-, bir işi yaptıktan sonra "şimdi ne yapmalıyım patron?" diyorsak, -ki diyoruz-, canımız sıkıldığında "yemek bittikten sonra ne yapabilirim?" diyorsak; -ki diyoruz- mutlak son fikri bize koyuyor demektir. Öldükten sonra fişimizin çekileceğini düşünsenize bir. Peki şimdi ne olacak? Hiçbir şey olmayacak. Evet, hiçbir şey, ne bunu düşünecek bir beynin, ne de sonrasını dolduracak bir zamanın olmayacak mesela.

Mutlak son yoktur. O yağmurun ıslattığı toprağın hoş kokusu, fısıltıların sessizliğini yırtan o uzaktaki arabanın sesi, babanın o yaşlı ama donuk gözleri, gömülen bedenin hareketsizliği o anla beraber yok olmamıştır aslında. Olmuş olsaydı, bunu konuşamazdık, değil mi? Bu düşünceler seni taciz ediyor, acı veriyorsa, mantığını kaybetmeyi dile. Kaybettiğini düşle ardından, bir daha asla böyle düşüncelerin altında ezilmeyeceğini. ASLA... Kötü bir fikir mi? Dediğim gibi, mutlak sonuç, hep acı verir.

Unutulmak...  Sen eski sensidir aslında, suç sende değildir; ama şunu düşün, ya unutanın suçuysa? Peki ya ikiniz de masumsanız, ve sonsuza kadar sürecek olan zaman unutturmuşsa O'na seni? Yanılıyorsun, hata yapmadım. Zamanın sonsuza kadar süreceğine eminim, çünkü zaman bittiğinde sonsuzluk da bitecek.

Bir amcam vardı benim. Çok özür dileyerek düzeltiyorum: Bir amcam var benim. Olmuyor işte, sonsuza kadar yok olmuyor. Olmadı. Olmasın. Çünkü O, hatırlandığında adına bir saatliğine göz yaşı dökülmeyi hakkedecek biriydi fikrimce. Öyleyse daha sık gel ve al benden bu mikro ağırlıkları, hepsi senin olsun.

Bir de pusulanın öbür tarafı var tabi.

İyimser olalım. Daha doğrusu umutlu. Öldükten sonra, ruhlarımız karşılaşabilir mesela. Ya da biriniz beni uyandırıp "amma uzun uyudun" demesi ve kayıp namına verdiğim ne varsa sağ köşemde görmem de pekala olabilir. Yaratıcı olalım; belki de bu dünyayı beyinlerimiz yaratmıştır. Öyle olmasa da, o ayakta tutuyordur bu düzeni. Aynı anda milyarların ölümü şah-mat ettiklerini düşünmeleri, belki ölümü korkutur, kim bilir.

Elbet bir gün buluşacağız,
bu böyle yarım kalmayacak
ikimizinde saçları ak,
öyle durup bakışacağız…

Bilmemek mi en iyisi? Sonunda öleceğiz. Her şey, hayat hakkında her şey bitecek. dünyadaki birileri -belki de sadece biri- için anımız yaşasa da, ruhlarımız dimdik ayakta dursa da, az önce dediğim gibi asla yok olmayacak olsak da, bu bizim umrumuzda olmayacak. Koptuk dünyadan... İşte, bunun böyle olacağını bilmememiz daha mı iyi yoksa? Söylemeseler bize bir gün öleceğimizi, ölüm geldiğinde onunla beraber aniden ve duruma tamamen fransız bir şekilde gitmemiz, daha mı iyi? "O zaman hayatın sınırsız olduğunu düşünüp bütün hayatı bomboş geçirirsin" demeyin lütfen. Öleceğimizi biliyoruz hepimiz (çoğumuz), hangimiz elimizi çabuk tutuyoruz öleceğiz diye?
Hayır, belki bu açıdan değil ama, ölümü bilmek gerekiyor. Mutlak son yoktur, diyebilmek için.

Hep en zoruna mahkum değil misiniz siz de? Kafanda o görüntü, kovalasan da birkaç metreden fazla uzaklaşmıyor, onu görüyor ve acı çekiyorsun. Çok zor değil mi acı çekmek? Değil. Acıya katlanmak bile zor değil, sadece biraz zahmetli. Çünkü ister istemez acıyı da çekiyoruz, acıya da katlanıyoruz. İntihar mı dedin? Kusura bakma abi haklısın, saygılar...

Kendi ölümün değer verdiğinin ölümünden daha katlanılırdır çoğu zaman.

*Peki böyleyse neden önceki yazında bana "en çok, herkesten çok kendisini sever insan" dedin? Bu nasıl mümkün olabilir?

Aslında çok basit bir açıklaması var:

Eğer sen ölürsen, basıp gitmiş olursun. Ama sevdiğin (daha önce de dediğim gibi, sevginin en derinine indiğimde daha doğrusu inebildiğim kadar derinine indiğimde edindiğim fikir, bir insandan çok, onun sende uyandırdığı duyguları sevdiği, onlara aşık olduğuydu) ölür ve sen de hayatta kalırsan, tatlı canın özleminden ve kahrından çok acır. Ölüp acıdan kurtulmak fikri daha kolay ve enteresandır.

"Kaç tanemizin hayatları gerçekten zor?" sorusuna cevap bulmadan, daha temel bir soruya cevap vermeliyiz:

Kime göre, neye göre zor?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buradan yorum yapabilirsin: