23.9.11

Köpeğin Fikri

Şehrin dışında sayılabilecek bir yerde, pembe duvarları olan büyük bir villa vardı. Bu villada iki tür canlı yaşardı: bu türlerden birini sahipler, diğerini ise Boncuk oluştururdu. Tamı tamına üç tane sahip vardı villada. Bu sahipler pembe duvarların içinde yaşarlar iken, Boncuk ise kendisine yapılmış olan ahşap rengi kulübede uyurdu. Sahipler gibi değildi Boncuk, onlar gibi kapalı bir yerde bütün hayatını geçirmek istemezdi ve geçiremezdi de. Sahiplerden biri boynundaki soğuk demiri çözdüğünde geniş ve yemyeşil çimlerle kaplı bahçede yuvarlanır, koşar, oynardı. Yalnız bahçeden çıkmaya cesaret edemezdi, çünkü çıktığında sahipleri Boncuk'un canını yakıyorlardı. Bu villada söz sahibi kişi sahiplerdi.Sahipler isterse Boncuk yürür, istemezse yürümezdi.

Ne kadar şehrin hemen yanında da olsa, Boncuk'a göre dışarısı sınırsız bir boşluktu, çünkü yeşil çimlerden ve beyaz çitlerden dışarı sadece yirmi saniyeliğine çıkmıştı ve bu yirmi saniye nerede olduğunu anlamaya çalışmakla geçmişti. Bu yüzden hayatı yeşilliklerin bittiği yere kadardı.

Bir akşam beyaz çitlerin dışından bir köpek geldi. Yabancıydı, Boncuk onu tanımıyordu. Yavaşça yanına yürüdü köpek. Boncuk da zincirin izin verdiği kadar yaklaştı köpeğe. Köpeğin ağzında beyaz bir şey vardı. Tamamıyla yabancı bir köpek ağzında yabancı bir şeyle geliyordu ve Boncuk bundan korkmamıştı. Aksine köpeğin kokusu ve tüyleri çok hoşuna gitmişti. Birbirlerine yaklaştılar, Boncuk onu kokladı, o da Boncuk'u. Dönmeye başladılar birbirlerinin etraflarında. Boncuk kuyruğunu sallıyordu,her iyi hissettiği zamanda istemeden yaptığı gibi. Yabancı da kuyruğunu sallıyordu. Sonra durdu ve Boncuk'un burnunu yaladı. Boncuk ise kuyruğunu daha hızlı sallıyordu.


Derken sahiplerinden biri pembe duvarların arasından koşarak çıktı. Hiçbir zaman anlamadığı sözcüklerin benzerlerini bağırıyordu ve kendi üzerine doğru geliyordu. Boncuk önce korktu, ama sonra sahibinin gözlerinden kendine değil diğer köpeğe doğru koşuyordu. Köpek bunu fark etti ve beyaz çitlerden atlayıp uzaklaştı. Bu arada, ağzındaki beyaz şeyi düşürdü.

...

Bu garip olayın üzerinden üç şafak geçmişti ve Boncuk o beyaz şeyi kemirip duruyordu. Daha fazlasını istiyordu, daha fazla beyaz ve sert şeyden olsun istiyordu.

Dilekleri kabul olmuştu. Ağzındaki kemiği gören sahipleri iki günde bir kemiğini tazeliyordu Boncuk'un. Boncuk ise büyüyordu, ve daha büyük kemik istiyordu.

Bir gece, pembe duvarların saçtığı ışık ve sıcaklığın karşısında uyudu. O gece çok mutluydu, çünkü bütün çimler parlıyor ve Boncuk'u ısıtıyordu.

Sonra nedense sahipleri ona yemek vermemeye, en önemlisi de kemik vermemeye başladı. Akıllı bir köpekti Boncuk, anladı bir daha gelmeyeceklerini. Akşam kemikleri atmışlar, sabah yenisini vermek üzere uyumuşlardı. Evet, Boncuk açtı.

Altıncı şafak söktüğünde Boncuk, tamamıyla içgüdüsel olarak ön bacağını ısırmaya başlamıştı. Canı acıyordu, ama içinden bir ses bunu yapmasını söylüyordu. Siyah tüyleri o bölgede koyu kırmızıya dönmüştü. Siyah tüyleri parçalayana kadar ısırdı. Sonunda o beyaz ve tanıdık şeye ulaşmıştı.

O günü hatırladı. Yabancı köpek gelmiş, ve gitmişti. Ona kemiği öğretmişti. Boncuk, aşık olmuştu kemiğe. Belki de köpeği sadece ağzındaki kemik yüzünden sevmişti ilk anda. Onu özlemiyordu, sadece kemik istiyordu.

Gözleri kapanmak üzereydi. Bacağını kemirirken gözleri kapanmaya başladı. Sonra yabancı köpeği gördü kulübesinin kapısında, ağzına kemik vardı. Hayır hayır, o yürüyen bir kemikti, en büyük ve güzel olanıydı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buradan yorum yapabilirsin: