6.9.11

Çocuk

Hayır çocuk, hayır! Senin çizgin orası. Oradan bir adım bile gelmeyeceksin. Çizgilerini çizmeyi öğrenmedin, ben çizeceğim.

Hayır, çocuk! Seviyorum seni elbet, ama sana bir şey olmasına izin veremem. Seni göremeyecek olma düşüncesi bana çok, ama çok acı veriyor. Ben bencil miyim çocuk?

Ben ne cani, ne de katilim çocuk! Korkma benden, izin ver seveyim seni, öpeyim kokunu içime çekerek. Bilmiyorum, belki de katilim, katlettim mi senin çocuksu mutluluğunu, rahatlığını? Yaşlandırdım mı seni, küçük bedenine çok mu sorumluluk yükledim yoksa çocuk?

Hataların var çocuk! Ben ise salak gibi onları bir bir düzeltmeye çalışıyorum, kendime ait düzinelercesini düzeltmeden önce.

Önceliğim sensin çocuk! Hayatımın sonunu aşağı yukarı kestirebiliyorum, ama sen daha yolum başında bile değilsin. Senin yaşamını kendiminkinin eksikleriyle doldurmak isterdim çocuk, ancak "benim söylediğim gibi olmanı" istiyorum senden. Kendi sonum beni rahatsız ediyorken, aynı sonu sana biçmek çok mu aptalca çocuk?

Çirkin duyguları tecrübe etmemiş birisin henüz. Bundan mı bu teninin pürüzsüzlüğündeki güzellik çocuk? Yoksa arınıp yılların getirdiklerini atma düşüncesi mi senin masumiyetini bana güzel gösteriyor?

Bana gülümsemeyi öğret çocuk! Çünkü ben, kendiminkileri yalandan olanlarıyla tükettim.

Çocuk, seni güneşten, sinekten, dışarıdan, sokaktan, mikroptan koruyoruz. Senin narin bedenine gelmesin diye bütün bunlar, vücudumuzu önüne siper ediyoruz çocuk. Acaba silik bir adam mı olacaksın? Peki ya ben, sırf senin bende uyandırdığın duygulara aşık olan ben, kurşuna dizileceğinde, atlar mıyım önüne, eder miyim kendi bedenimi seninkine siper? Peki ya öldüğümde, bu duygular zaten yok olmayacak mı delik deşik bedenimle,birlikte toprakta? Senin için ölene kadar kanayacağım düşüncesi mi daha katlanılmaz, yoksa paramparça olarak asla kanayamayacağım düşüncesi mi? Yol göster bana çocuk!

Ben, senin sahip olduğun asaletten düştüm, çocuk. Masum değilim, günahlarım kanatlarımı yaktı; ve ben de, buradayım işte, seninle konuşuyorum.

Seni seviyorum çocuk.

Düne inanamıyorum. Bütün geçmişin gelip geçmiş olduğuna, ve bu dönemi beynimin ne kadar özet geçtiğine inanamıyorum. Yarının da geçeceğini, seninle konuşurken dakikaların geçmiş olduğuna da inanamıyorum. Gücün benden geçtiğine de inanamıyorum çocuk. Aslında inanıyorum, ama tahammül edemiyorum; çünkü benden geçen ilk şey tahammüldü.

Aşk şarkılarından bıktım çocuk. Kafamı yaslayıp mükemmel eşi düşlemekten bıktım. Aşk'ın bu kadar sömürülmesinden de bıktım çocuk. Ne olur bana söz ver, özel olan duyguları özel bırakacaksın. Ah, kusura bakma, kendi yolunu kendin çizmelisin. Belki böylece nefret ettiğim bir adam olursun ve ne bedenimi gelen kurşunlara siper etmek zorunda kalırım, ne de yasını tutmak.

Elimden tutabilirsin çocuk; ama sadece ilk ayağa kalkışında. Çünkü benim elim, senin düşmeyi öğrenişinin şerefine sana uzanacaktır.

Başkaları hakkında rahatça genellemeler yapabiliyor, kesin yargılara varabiliyorum, ama iş kendime gelince kilitleniyorum çocuk. Konuş, ne dediğinin önemi yok, tamamen kendine özgü cümlelerin bir nebze mutlu eder belki.

Ah çocuk, sen çocuk, ben senden çocuk... Bunları sana anlatıyorum, üstelik çocuk olduğunun altını çiziyorum. Sanırım seni ciddiye almıyorum; ama saygı duyuyorum, çünkü ben senin gibi içten gülmesini bilmiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buradan yorum yapabilirsin: