22.9.12

Eskinin Peşinde Koşan Yeni Velet

Hiçbir zaman kağıt ve kalemle yazı yazamadım.

Bir tane şarkı -o da tam değil- ve on-onbeş tane şiir yazdım. Yazmayı denediğim yazılar oldu, hatta başladıklarımdan bir iki tanesini bitirdiğim de oldu, fakat hiçbir zaman 'elime kağıt kalem alıp yazı yazayım' demedim çünkü biliyordum yazamayacağımı, çıkmıyor, parmaklarım yoruluyor, okunaksız yazım sürekli terleyen elimle siliniyor, kağıt buruşuyor, o oluyor, bu oluyor. Hepsi bahane bunların, asla alışamadığım için yarattığım onlarca bahane işte.

Yazım çok kötüydü ilkokuldayken bile. Sınıfın en sakin ve en çok derse katılan palesi olsam da, burnumdan akan sümüğü sürekli silecek ve üstüne başına dikkat edecek kadar titiz olsam da, kafamdaki bütün dağınıklık silik ve küçük, kargacık burgacık yazıma yansıyordu. Benim çok sevdiğim ve bir iki huyunu da lamaya benzettiğim ilkokul öğretmenim, o güzel insan defalarca defterimi siyah pilot kalemle boydan boya çizmişti 'bu ne biçim yazı oğlum' diye. Hakikaten de meymenetsiz bir yazım vardı, bok gibiydi. Gerçekten de bok gibiydi ama, tıpkı bir kakaya benziyordu yazım, kağıttaki kirlilik, her şey.

Sınıfta manyak gibi kitap okurdum, bir de öyle bir huyum vardı. Önceden hayat bilgisi, türkçe vb gibi ders kitaplarının metinlerini okuyup bitirir, sonra da derste kitap okurdum sıranın altından. Sıranın altından tost yiyen arkadaşlarım da vardı, ama benimkisi tam anlamıyla pislik olmakla alakalı bir şeydi. İlk 5 sene adam akıllı ders falan yoktu zaten, hep çok basit sorular vardı, testlerin bile üç şıkkı vardı: A), B) ve C). İçinde bilye, top ve ceviz geçen soruları ciddiye alasım yoktu hiç, hep kitap okurdum. Cümle kurmayı yeni yeni öğrendiğim zamanlarda cümle kurma ödevlerini çok sevdim, sonra da paragraf yazma ödevlerini.

Fakat ne kadar yazı yazma ödevlerini falan sevsem de, yazımın çük gibi olduğu gerçeğini değiştiren hiçbir yalan bulamıyordum. Kabak gibi ortadaydı kötü olduğu yazımın. İlk 'D' harfim kazada alt kısmınının dörtte üçünü kaybetmiş bir 'B' harfi gibiydi. Hiç kimse, tanrı bile bana güzel yazmak gibi bir opsiyon vermedi.

5. sınıfta dersin bitmesine yirmi dakika kala deftere karaladığım öyküye baktığımda gördüğüm aynı öyküyü bilgisayarda temize geçtiğimde gördüğümden çok daha tatsızdı. Yazdığım öykü bir anda bir iskelete kavuşmuştu, her ne kadar yavan bir öykü olsa da. Sonra o yavan öykü beni sürekli olarak yazmaya itti, orası ayrı konu.

Peki madem böyle, siz soracaksınız, 'Roman olur lan bu' dediğin uzun öyküyü ve diğer bir kaç tanesini neden ısrarla kağıt ve kalem kullanarak yazıyorsun?

Cevabını şöyle vereyim: Israrla alakası yok bunun, güzel fikirler her zaman bilgisayar ekranının karşısındayken gelmiyor aklıma, eve döndüğümde de kağıda yazdıklarımı buraya geçmeye üşeniyorum, olay bu.

Yine de en güzel yazılarımı kağıt ve kalemle yazacakmışım gibi geliyor bana. Sonra da yalanlara inanmayı öğreniyorum ve burada yazı yazıyorum, hiçbir zaman sahip olamayacağım düzgünlük ve istikrara sahip bu sanal yazı tipiyle bir şeyler aktarıyorum sizlere. Bunları aktarırken ise aklımda hep şu var: Bunca yıldır sıranın altından okuduğum hiçbir kitap el yazması değildi.

2 yorum:

  1. Bu son cümlen için gelsin o zaman. Nereden biliyorsun?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. biraz da içindeki cins kızı seviyorum belki de, kim bilir?

      Sil

Buradan yorum yapabilirsin: