13.5.12

Her Neresiyse

Ya kardeşim, ben de farkındayım yazılarımın karamsar olduğunun. Her şeyin bir sebebi olduğu gibi bunun da bir sebebi var, toplaşın da anlatayım:

Bundan iki yıl öncesiydi. Her sabah dershanesine yürüyen, işi gücü geyik olan, deli gibi yemek yiyen standart bir adamdım. Hiçbir tasam da yoktu cidden, bazen hastalanırdım ya da bir yerlerde bir şeylerimi unuturdum, bunlar da tasadan sayılmazdı zaten.

Rutin yürüyüşümü yaptığım günlerden biriydi. Bu rutin yürüyüş başlangıç noktası evimiz, bitiş noktası dershane olmak üzere yaklaşık 7-8 dakika sürüyordu. Neyse efendim, ben de başlangıç noktasından çıktım yola. İki türlü gidiş vardı evimizden dershaneye; bunlardan birincisi yol kenarından geçer, ikincisi mahalle arasından geçer ve bu iki yol bir noktada birleşir, ben de oradan karşıya geçerdim.

Her zaman yaptığım gibi ikinci yolu seçip mahallenin içine doğru yöneldim. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm... Tam köşeyi dönecektim ki bir adamla burun buruna geldim. Nefesim kesildi, konuşamadım, apışıp kaldım kaldırımın üstünde. Adam bana bomboş baktı, sonra önüne baktı ve çekip gitti.

Adam engelliydi. Nasıl bir özrü olduğunu size söyleyemeyeceğim çünkü bilmiyorum fakat hayatımda gördüğüm en garip ve kötü görünen adamdı bu adam. Ben sandığınızdan daha duygusal bir adamımdır. Biraz daha bekledim ve nefesimin düzene girmesini bekledim. Kaldırıma oturdum ve aynı şeyi tekrarlayıp duruyordum: "yazık, çok yazık...".

Sonra ayakkabılarıma baktım ve düşündüm. Bu adam beni sokak ortasında göt etmeyi başarmış ve o an beynimin en yumuşak yerine saplanmıştı, atamıyordum. Düşünmeye başladım, acaba bunun kadar beni etkileyen olaylar neler olmuştu? Biraz düşündüğümde aklıma gelen yine böyle engelli, down sendromlu bir kızdı.

Hikayesi kısaca şöyle:

Kalabalık bir güruh olarak yürüyorduk, yıllar öncesiydi... Babam, annem, teyzem şeklinde uzayan bir listeydi bu. Bir ara ben ve babam yalnız kaldık, hatırlamıyorum neden. Yürürken bir adamın kucağında bir çocuk gördüm, sarışın bir kız çocuğuydu ve sadece saçlarını ve alnını görebiliyordum, babasının sırtı ise bize dönüktü. Tam olarak yanlarından geçerken gördüm çocuğu ve hiçbir şeyin farkında olmadan "baba çocuğa bak" diyerek parmağımla ufaklığı gösterdim. Önce kızın babası döndü ve sinir ile bezginlik karışımı bir ifadeyle baktı bana, ardından çocuğu gördüm.

Birkaç adım atmıştık. Babama baktım. "Bilmiyordum",dedim,"isteyerek yapmadım."

Utanç. Kafamda ikinci olarak parlayan duygu buydu işte. Önce acıma, ardından utanç. Yaklaşmıştım.

Birkaç dakika daha düşündüm. Aklıma gelen olaylar hep çok üzüldüğüm, çok şaşırdığım ve çok utandığım şeylerdi. Zorladım kafamı ve en sonunda mutlu anılara ulaştım. Pozitif şeyler en diplerdeydi ve yanlarına inmem uzun sürmüştü.

Klik! İşte işte yüzden böyle şeyler yazıyorum.

"Seks satar," diye bir laf vardır bilirsiniz. Evet, seks satar da ben de burayı "kaymak gibi 31 seks hikayeleri" şeysine çeviremem ki çevirmem de(ahahahah ulan google'da 'seks hikayeleri' diye arattım ilk bu geldi :D) fakat şunu da unutmamalı ki hüzün de satar, hem de en az seks kadar, yaldır yaldır satar. -Eğer yeteri kadar zekice, iyi ve hüzünlü yazımlışsa- okursun, ağlarsın ve unutamazsın, kafanda sürekli tekrar okursun hüzünlü yazıyı. Asla ölmez hüzün, çünkü ölüm de hüzündür çoğunlukla.

Bunu görmek pek de zor değil. Haber niteliği taşıyan şeyler duygusal şeylerdir ve yas ile keder bizi birbirimize bağlar. Peki neden?

Nedeni pek basittir bana göre. Hayat bir kavga ve çekişmedir. Her şey için, bir parça ekmek ve biraz beğeni için bile birileriyle mücadele ederler insanlar ve birbirlerinden üstün olduklarını kanıtlamaları gerekir. Sınavlara gireriz, mülakatlar geçeriz, farklı olduğumuzu kanıtlarız. İnsanı farklı kılan en büyük ve en temel şeylerden biri de, genel anlamda diğerlerinden daha güçlü olmalarıdır. Güç her türlü güç olabilir, maddi, manevi, duygusal... Fakat bu güce karşılık her insanın zaafları ve eksileri vardır. Güçlü olduğunu göstermek için bu zaaflarını içine, en içine saklayıp kilit vurur insan ve daima dik durur.    

Duygusal yazılar da direkt olarak bu kilitli duyguları hedef alır. İnsanı insan yapan şey bütün duygularıdır fakat insan yaşamak için zaafları yokmuş gibi davranmak zorunda kalır. İşte böyle duygusal şeyler, yazılar, filmler, senaryolar, görüntüler vs hepsi bu zaafları hedef alır, eğer hedef almıyorsa zaten etkilemez ve hüzünlendirmez.   İnsanların zaafları da genel olarak hüzünlendiren şeylerdedir(ölüm, kaybetmek, terkedilmek, affedilmemek) ve bir insan hüzünlü bir şey okuduğu/dinlediği/gördüğü/izlediği zaman birden onca zamandır sakladıkları zaafları yüzeye çıkar ve insan savunmasız kalır, üzülür hatta belki de ağlar. Bunu severiz, bunlar bizi etkiler çünkü söylediğim gibi güçlü durmak için kendimizi az da olsa zorlamamız, eksilerimizi gizlememiz gerekir.

"Senin kaç arkadaşını öldürdüm ben? Söyle, altı mı? İstersen sana gerçekte nasıl insanlar olduklarını hemen söyleyebilirim çünkü o an, ölmeden önceki o kısa an herkes kendisi oluverir birden."

der Joker, Batman:Kara Şövalye filminde. İşte tam olarak bundan bahsediyorum ben de, insan kendini gizler ve hep en iyi olduğunu göstermek ister -istisnalar hariç-. Bu yüzden iyi şeyler en derindedir, insan pekala iyi olmalıdır, zaten bütün bu iyilikler için yaşamalıdır.     

İşte o gün bana da anılarım aslında kim olduğumu göstermişti. Beni utandıran hareketlerim olmuştu, duygusaldım ve kesinlikle çok iyi değildim. Nedeni de bu kadar basit yazılarımdaki tüm bu dram ve duygusallığın.

Gerçi yine de abartılacak kadar karamsar yazmıyorum yahu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buradan yorum yapabilirsin: