25.10.11

Kar

Uzun zaman olmuş. Kısa sayılabilecek yaşamımda derince bir nefes alıp iç çekmeyeli uzun zaman olmuş.

Neden iç çekmemiştim peki? Hiç kaygılanmamış, hiç rahatlamamış mıydım? Tabi ki kaygılanmıştım, sonuçta insanım ulan ben de. Neyse efendim, işin özüne gelecek olursak, iç çekmemiştim. Hayır, bunu yapmamıştım, çünkü üzüntülerim de, kaygılarım da pis bir tuvalet aynasındaki gibi eski kaygılarımın, üzüntülerimin yansımasından  başka bir şey değildi. Başka ise de ötesi değildi.

Çok ilginç anılar dinlememe rağmen uzun zamandır şaşırmıyordum. Okuduğu kitabın yarısında sonucu tahmin eden biri için çok saçma bir durum değil ama, ben de mal gibi her şeye 'aa, ciddi misin?' tepkisi veren bir adamım, sonuçta film film, kitap kitap, hayat da hayattır. Hayat çok farklı değildir, fakat hayatın senaristiyle tanışmadım henüz. Şaşırmıyordum, şaşıramıyordum. Korkmuyordum, korkamıyordum.

İti an çomağı hazırla derler.

Kış geldi. Ben ise önce üşüdüm, sonra heyecanlandım, en sonunda da korktum. Beni korkutan şeyin midemi yakması ve ısıtması da ayrı bir çelişki tabi.

-Ne oldu da bu kadar değiştin?

Çok farklı, çok özel bir şey gördüm.

-Suyu şaraba çeviren, insanları ölümsüz kılan tozu mu buldun yoksa?

Yok, o kadar da değil.

-Ee o zaman ne halt etmeye bu kadar velveleye veriyorsun ortalığı, bu seferkinin diğer yanılsamalardan farkı ne?

Birincisi, yanılsama değil. Onu görebiliyorum, daha da ötesi herkes görebiliyor. İkincisi ise bir değer biçmedim ona.

Çocukken yere düştüğünde kanar ya dizlerin, ağlarsın, tepinirsin yerinde. İşte o anda annenin sana sarılması gibi mutlu ediyor beni.

Cezası ölüm olan yalanımı saklayan zaman kadar mutlu ediyor.

Bunaltan sıcaklarda sırtıma gelen hafif esintinin serinliği gibi,

Nasıl demeli?

Kar gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buradan yorum yapabilirsin: