20.3.12

Vaha

Bir açıdan baktığında insanlar güzel yaratıklar. Bu açı da bir insan gözü oluyor tabi. Seviyor birini, bir başkasını sevmiyor. Zaten insanın bug'ı, kısa devresi, üretim hatası bir başka insanı sevmesi. Aslında ne bug ne üretim hatası, böyle yaratılmışız işte, başka insanlar olmadan yaşayamıyoruz, kıvranarak deliriyoruz. Çok hoş!

Bir insanı sevmek doğal ve basit. Bu sevginin illa ki aşk olmasına gerek yok, bir bağlılık olması yeterli aslında. Ona bakıyorsun, o da sana bakıyor -dostça,aşkla,sevgiyle,şefkatle falan filan işte- ve içinde bir yerlerde bir şeyler çarklarını çalıştırıp ortalığın tozunu almaya başlıyor.

Herhangi bir sevginin bizi ilgilendiren kısmı bizi ne kadar etkilediği ve nasıl bir mahsülü olduğudur. Seven insan yaratıcı oluyor sürecin her aşamasında (sevmek - kaybetmek aralığı). Beyin yaşanılanın veya yaşanılmış olanın çok harika, farklı ve özel olduğunu düşünüyor ve biz piyoncuklar da yaratıcı oluyoruz. Hiç bilmeden tıp bilimini trollediğim için özür diliyorum sizlerden, ama bildiğim bir şey varsa o da beynin melankoli halinde çok çok yaratıcı olduğudur ve melankoli de aşkın arkaplan müziği.

Yazılmış olanlara, söylenmiş olanlara, çekilmiş olanlara bir bakın. Nedir bir insanı bu kadar mecnun eden şey? Karşısında dizlerimizin çözüldüğü, bir çuval bok yemeye razı olacağımız ve adına kendi güzel gözlerimize yaşlarla zarar verdiğimiz şey? Nedir bu ulu güç? Karşımızdaki mi? Eğer karşımızdaki ise, neden karşıdaki taraf olarak biz ulu değiliz?

Kaybetmek aşkım kaybetmek. Hepsi bu kilit sözcükte saklı aslında. Susarsın ya bazen edilecek binlerce söz ve vurdurulacak binlerce kelle varken, işte en az susturucu güç kadar güçlü bir olgu bu kaybetmek. Korkusu bütün aşkların hammaddesidir. İki sevgili de(karı - koca değil, sevgili) kafasında sürekli 'bir gün ayrılacağız', 'gün gelecek ayrılacağız' şeklinde saçma sepet, manasız paranoyalar kurarlar. Her sürtüşmede 'kesin ayrılacak bak evet evet' diye kendilerine hak verir, acı çektirirler. Böylece üzülmeye hazırlanırlar. Ayrılık olduğu gün bünye üzülmeye o kadar çok alışmıştır ki birden patlayıverir ve üretim süreci başlar. Yazılar yazılır, şarkılar söylenir, besteler hazırlanır, resimler çizilir vesaire...

Peki neden korku vardır? Kısa keseyim: Erkek kadını elde etmek (hadi dürüst olayım lan, elde etmiyoruz, ettik sanıyoruz) için türlü yollara başvurmuş ve sonunda kadını elde etmiştir, bundan dolayı kadına benzer numaraları yapan bir başka erkek tarafından kadınının kapılacağından; kadın ise zamanında kendisine aniden aşırı ilgi duymaya başladığı gibi bir başkasını kendisinden daha fazla sevebileceğinden korkar. Son bir soru sorucam lan, yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkıyordu?

Sevgililiği üç ana duygudan ibarettir o halde: İlgi duymak, mutlu hissetmek ve kaybetme korkusu. Denklemi de şöyle o zaman:

"Bir insandan hoşlanırsın/onu seversin/heyecanlanırsın/hayatının belli bir zamanını ona ayırırsın/bağlanırsın/onsuz büyük bir boşluk hissedeceğinden onu bırakmak istemezsin/onu sıkarsın/aranız bozulur/paranoyalar başlar/(sen de ayrılsan, o da bitirse) KESİNLİKLE saçma bir pişmanlık hissi duyarsın/bir şeyler üretir ve üzgün hissedersin/unutursun(ya da etkileri ortadan kalkar)"


Asıl soru şu: Neden bir insanı öylesine severiz? Asıl cevap da şu: hoşlandığımız ve yanında rahat hissedebildiğimiz insan hipnoz etkisi yaratıp duyguları 8 kat yoğunlaştırır da ondan. Yoksa herkes averaj birer sevgili olabilirler, bunu unutmayın.

Yazdıysanız siliyorum tahtayı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buradan yorum yapabilirsin: